Pages

31 Aralık 2009 Perşembe

YENİYIL




Sevgili eski yıl;

Gidiyor olmandan dolayı üzgünüm. Vallahi... Senin şu anki yorgun ve bıkkın ruh halini de çok iyi anlıyorum. Seni beklerken ve karşılarken yapmadığımız şaklabanlık kalmadı. Aman ne anlamlar yükledik, ne beklentiler ekledik; sen ne şahaneydin ne umut doluydun ne harikaydın...

Giderken kimse güle güle demiyor değil mi?

Öyledir, haklısın...

İclal Aydın'ın bu kitabını daha dün bitirdim ne tesadüf kitabın son bölümü yeniyılla ilgiliydi. Bu yukarıdaki satırlarda oradan. Ne kadar haklı değil mi. 1 geceden ne umutlar ne hayaller bekliyoruz değil mi? Ama ertesi güne aynı umutlarla uylabiliyormuyuz acaba...

Şöyle bir 2009'a baktığım zaman ne gördüğümü bende bilemiyorum.

* Çok büyük bir sağlık sorunumuzun olmaması sebebiyle mutluluk

* Büyük tosbağam delikanlı olma yolunda hızla ilerliyor. Artık pek çok şeyi bir yetişkin gibi konuşabiliyoruz. Tellerini çok güzel takarak bizi ayrıca mutlu etti

* Küçük tosbağam ise bebeklikten çıktı artık bıcır bıcır konuşan bir çocuk oldu. Onun her konuşması bizim için tarif edilemez bir mutluluk

* Annemgilin bu kış Ankara'da yaşamaları sebebiyle ilk kez hasretlik, yanlızlık ve mutsuzluk hissediyorum. Çünkü onlar her koşulda girebildiğim tek kapı

* Annemgilin olmaması sebebiyle kızkardeşimlede uzayan hasretlik. İnşallah Şubat tatilinde görüşmek üzere diyorum.

* Yengemgilde (eltim) düğün telaşı

* Eşimle bende bu hayata ayak uydurmaya çalışıp geçen zamanla akıp gidiyoruz...

* Bu günümüze şükredip herkese mutlu yıllar diliyorum.

* Yine de yarın sabah aynı şeylere kalkacağımı bilsemde bende pekçok umut bekliyorum yeni yıldan...

not: Bu parmaklar her yere giriyor. Bütün resimlerimde bu parmaklar mevcut. Size resim yayınlarken parmaksız olanlarını seçiyorum. Ama olsun yerim ben onları...

30 Aralık 2009 Çarşamba

EKMEKLERİMİZİ EVDE YAPIYORUZ



Sonunda ekmek yapma makinesi alabildim. Aslında sülalece aldık. 15 gün kadar önce ilk kızkardeşim aldı çok memnun kaldı bu arada ben araştırmaya başladım. Geçen cumartesi annemin doğumgünüydü (evet ben bunu bloğa yazmayı unuttum çok ayıp değil mi? Telefon açtım ama burayada yazmak isterdim. Neyse bu sayede tekrar kutlayayım anneciğimin doğum gününü) ona da doğumgünü hediyesi olarak erkek kardeşim aldı. Tabiki ben dururmuyum pazar günü hemen koştum arçelik bayisine hepsinden ucuz olarak aldım.

Almasına aldım da ben un fabrikasında çalışıyorum ama evde gram un yok. Hemen yolumuzun üzerindeki Bim'e uyrayıp Efsane Un'la toz maya aldım. Eve girer girmez hemen hazırlıkları yaptık ilk ekmeğimizi yapmaya koyulduk. İşimden dolayı bu konuda bilgili sayılabilirim. Herşeyi ayarladığımı düşünüyordum ki saatler geçince ekmeğimizin kabarmadığının farkına vardım. Evet berbat bir ekmek çıktı. az birşey kabarmıştı oda söndü ve içini çekmemiş bir ekmeğim oldu. Biz o akşam olan ekmeklerimizle karnımızı doyurduk.

Akşam tekrar ekmek koyduk. Bu sefer saatini ayarladımki gece çalışsın ve sabah sıcacık ekmek yiyelim diye. Sabah bir uyandım mis gibi ekmek kokuyor hemen fırladım yataktan doğru makinanın başına gittim ama maalesef yine olmamış, olduğu gibi hamur.

Benim içim rahattı çünkü işyerimdeki gıda mühendisi arkadaşlarımla buna bir çözüm bulabilirdik. Ama eşime anlatmam bayağı bir zamanımı aldı, parasında değilim ama kaç saat çalışıyor boşa elektrik masrafı gibi laflar etmeye başladı.

Neyse servise bindim hemen Sevda'ya durumu anlattım. O da unuma bahane buldu. Bu unun çok kuvvetli olmadığını sorunun ondan olabileceğini en son makinaya sorun bulmam gerektiğini söyledi.

Öğlen arası eve tekrar un götürdüm ve Dr.Oetker'in instant mayasından aldım ve hemen makinayı ayarladım. Daha makina yoğururken sorunu anlamış oldum. Çünkü benim akşam yaptığım hamurlar kek hamuru gibi cıvık olmuştu ama bu hamurum yumak tutmuş gibi bir hal almıştı. Tekrar işe döndüm bu durumu anlatınca Sevda bana kızdı o kadar da burada ekmeğin yapılışına baktın dedi evet haklıydı. Ben bu işe yatkındım ama kardeşlerimin fazla bir bilgisi yoktu ama onlar başardılar ben ise başarısız oldum.  Bu ayrı bir alay konusu oldu ya:))

Ekmeği öğlen arası koydum ve işe gittim. Bittiği saatte Şerife Ablayı aradım,

* ne yaptın ay bu sefer de yandı demez mi
* hıı...Allah Allah
* hadi canım dalga geçiyorsun dedim

evet dalga geçiyormuş. Çok güzel olmuş ekmeğim. Hemen yemişler bile... Tabii bende hemen eşimi aradım oldu bu iş dedim. Şimdi birkaç gündür ekmeğimizi yapıyorum ve de çok memnunum...Herkese tavsiye ederim.

28 Aralık 2009 Pazartesi

KOCAMAN KEK



Bu kekin tarifini sevgili sihirlieller'den almıştım. Çok kabarıyor diye yazmıştı sitesinde, cidden kocaman oluyor. Herkes çok beğeniyor. Eşim tam bir ıvır zıvır canavarı... Evden kekler, kurabiyeler hiç eksik olmasın istiyor. Tabiki istemekle olmuyor bu işler. Çalışmasam bende hiç eksik etmem bunları ama çalışıp 2 çocukla cidden zor oluyor. Kilo konusuna girmiyorum bile. Neyse geçen pazar yaptığım kekin tarifi

malzemeler

3 yumurta
1.5 çay bardağı sıvıyağ
6 kahve fincanı şeker
9 kahve fincanı un
2 şişe soda
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 çay kaşığı karbonat
kakao yada başka şeyler

ben bu sefer damla çikolata koydum, onların da yarısı kalıpta kaldı o yüzden üzeri delik delik duruyor:))

25 Aralık 2009 Cuma

ŞEMSİYE

adı şıpdediks


Şıpdediks'se o kadar da değil



Şıpdediks, insanın vücudunun çoğunun sudan olmadığının en güzel kanıtlarından biridir. Eğer ki insanoğlunun dedikleri gibi %75'i su olsaydı sudan bu kadar korkmazdı. Düşünsenize insanlar neden ıslanmaktan ya da çok ısınmaktan korkar? Çünkü insan aslında özellikle hava çok soğukken ve sıcakken şeker gibi bişeydir. Bu şeker misali sudan zarar gören insan bünyesi, içgüdüsel olarak ıslanmayı sevmez. Günümüzde evrim sayesinde insanların sudan gördüğü zarar ne kadar azalsa da hala duştayken ellerden bir takım dokuların kaybolduğunu kolayca gözlemleyebilirsiniz. Hatta erkeklerde denize girdikçe vücutta bilumum değişiklikler daha olur. İlginç bir tabiat olayıdır. İnsanın izledikçe izleyesi gelir.



Şıpdediks sizin için var!

Siz yağmurda ıslanmayı sevmeyenler, siz sıcakta erimeye başlayanlar, siz güneşin radyasyonundan huylananlar, siz takım elbisenizde leke sevmeyenler, siz sevgilinize janti davranmak isteyenler, siz Manisa'da Mesir macunu dağıtımında şemsiyesiyle parsadan en büyük payı kapmak isteyenler. İşte Şıpdediks sizin için var. Sizi seviyor. Yeter ki siz de onu sevin. Unutmayın, siz bir adım atarsanız Şıpdediks size koşar.


Not : Bu bilgi eşimin bana aldığı resimdeki T-box şemsiyenin etiketinde yazıyordu. Okurken çok gülümsememe sebep olan bu bilgileri yazan arkadaşlara selamlarımı iletiyorum:))





24 Aralık 2009 Perşembe

SORUNLAR



Büyük tosbağanın okulla ilgili sorunlarından bu yazımda bahsetmiştim. Bu sorunların büyük bir kısmı devam ediyor. Bugün ise evdeki sorunlarından bahsetmek istiyorum. En basit örneğiyle dün akşam bir sinir harbi yaşadık. 10 yaşına geldi ve ona el yıkamayı hala öğretemedim. Ben mi öğretemedim yoksa o mu öğrenmek istemiyor bilmiyorum. Bunun gibi pek çok konu var. Bu sorunların küçüklükten kaynaklandığını düşünüyorum. 2 yaşına kadar bazılarını hatırlayamadığım pek çok bakıcı değiştirdi. Bir dönem anneannesi baktı ki annem bu durumlarda çok katıdır. Yani bunları ihmal etmez o eller muhakkak yıkanmıştır. Bir dönem de babaannesi baktı, o da aksine çok yumuşaktır. Onun için önemli değildir elleri mi yıkanmış yok evde ayakkabılarıylamı gezmiş.Eeee çocuk ne yapsın standart bir düzen oturtturan yok ki değil mi. 3 yaşından sonra düzenli olarak kreşe gitti. Aslında orada öğrenmesi lazımdı bazı kuralları orada da öğrenmedi ve biz bu günlere geldik. Hatta bu sene etüte ilk başladığı günlerde yemek yerken suuu ekkkmeeek diye oturduğu yerden bağırdığı için eleştrildi.

Gelelim asıl meseleye nasıl bir tavır izleyip bunları çözeceğimizi bilemiyorum. Karşılıklı söz veriyoruz birbirimize ama birtürlü gelişme kaydedemiyoruz. Çok sosyal bir çocuk beni birtek bu konuda üzmüyor. Ama derslerindeki başarısızlıkları ve davranışlarındaki olumsuzluklarından dolayı çok üzüntü duyuyoruz. Kendi başına bıraksak ne eller yıkanır, ne düzenli yemek yenilir ne de tertipli düzenli olunulur. Çok umursuz bana bunları yüz kez söylediler öyle yapayım demiyor. Çok inat ediyor. Nerede nasıl davranacağını da bilmiyor. Sadece 1 gün evde kardeşiyle ve bakıcıyla kalıyor ama o zaman bile bakıcıyı deli ediyor. İyiki hergün evde değil yoksa bakmam çocuklarına diyor. Babaannesini çok seviyor geldiğine çok seviniyor. Ama kadını 1 saatte çileden çıkarıyor. Ankaraya gittiğimizde neredeyse annemgilin yüzüne bakmadı ama ayrılırken çok ağladı. Aslında çok duygusal bir çocuk ama hiç minneti olmayan da bir çocuk. Kendi işlerini başarabilmesi buna en büyük etken herhalde, küçükken bile ben işten gelince eve annem mi gelmiş kim gelmiş demezdi. Hiç kimseye düşkünlüğü yoktu hala da öyle gidiyor. Evde kısaca böyle ama sevdiği arkadaşlarının yanında esprili, neşeli... Sanki bu çocuk o değil. Arkadaşlarının anneleri biz Kayra'yı çok seviyoruz. Lafları hareketleri çok tatlı diyorlar. Şimdiden böyle isek ergenliğini düşünmek bile istemiyorum.

Sorarım size biz ne yapmalıyız????

23 Aralık 2009 Çarşamba

NİKAH ŞEKERİ



Bayramda Seçil'in nişanı hatta nikahı olduğunu yazmıştım. Bu resimdeki kurabiye de onların nikah şekeri. Eltim ve arkadaşları evde yaptıkları kurabiyeleri pasta simi ve kurdeleyle süslemişler gelenlere dağıtıldı. Çok şık olmuştu ama yedik bitti. Bu yanı biraz üzüntü verici çünkü hatırası resimlerde kaldı. Keşke saklayabileceğimiz birşey olsaydı. Yine de çok şıktı.

21 Aralık 2009 Pazartesi

KAYRA'NIN MÜZE GEZİSİ

Cumartesi günü Kayra etütle birlikte müzeyi gezdi. Daha öncede kreşle gitmişti. Çok utanıyorum ama biz daha görmedik müzeyi daha doğrusu yenilenmiş halini. Çorum'un eskiden küçük bir müzesi vardı. Şimdi daha büyuk bir binayı restore edip müze yapıldı.Biliyorsunuz Çorum Hattuşa Hititlerin başkentidir.  Son yıllarda kazılara büyük ağırlık verildi ve bu yüzden müze yetemez hale geldi. Detaylar için Kültür Turizm Sitesini ziyaret edin derim. Ayrıca önceki yıllarda Hititler diye bir film çekilmişti film değilde belgesel diyebiliriz. Biraz sıkıcıydı ama Hititlerin ne kadar büyük bir millet olduklarını ortaya koyuyordu. Hititlerin dilini bir bilim adamı çözmüş. Bu bana çok enterasan gelmişti. Çünkü hiç bilinmeyen bir dil sadece ekmek kelimesini çözüyor ve daha sonra bundan yola çıkarak bütün Hititçe'yi buluyor



Bu kral mezarı bulunduğu gibi müzede saklanıyor. Eskiden değerli eşyalarıyla gömülürlermiş. Bu resimde onun kanıtı. Başındaki tacı çanak çömleği ve de en önemlisi Hititlerin Sembolü Güneş Kursu




bu resim daha çok ilgimi çekti.




Bu da tarihi değerini bilmediğim bir vazo




Bu resim görüldüğü üzere meşhur çorum leblebicisi








Yine Çorum'un meşhur bakırcıları. Neredeyse artık kalmadılar. Eskiden bakırcılara ait bir sokak vardı.





Bunlarda müzenin bahçesinde büyük tosbağa ve en yakın arkadaşı Berke Çağan...


Not : Kusura bakmayın biraz tarih dersi gibi oldu ama Ülkemizin zenginliklerini de bilmeliyiz değil mi?


16 Aralık 2009 Çarşamba

KÜRKÇÜ DÜKKANI

Tilkinin dönüp dolaşacağı yer misali döndük dolaştık ve geldik. Eve dönmek güzeldi ama işe dönmek kısmında aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Neyse güzel bir yolculuktu. En önemlisi annemgili görmüş oldum. Cumartesi günü Antares'e gittim. Biraz bana karışık geldi nereden girdik nereleri dolaştık bilemiyorum. Birde hiç yapmadığım birşeyi yapıp cep telefonumu evde bırakmışım. Annemde babam bizi bedava arasın diye evde bırakmış. Kayranınki de bozuldu mu? Sadece dayımızınki çalışıyor ama ne fayda birbirimizi kaybedince tek telefon bir işe yaramıyor. O çocukları oyun salonuna götürdü bizde annemle mağazaları dolaşıyorduk. Ama sonra birbirimizi kaybettik. Çocuklar sıkılmış oyun salonundan çıkmışlar bizde onları bulamadık. Orada avea bayisi vardı bizde hep avealıyız. rica ettim Kayranın kartını takalım bir telefona diye yok olmaz dediler. Sanki parayla  çok sinirlendim. Danışmaya gidip anons ettirecektim ki kavuştuk birbirimize. Çok yorulmuştuk çocuklarla da olunca kendimizi eve dar attık. Pazar günü pes etmiş olan annem ben hiçbiryere gitmem çocuklarıda bırak sen gez dedi. Ben kardeşimle biraz Kızılay ve Ankamall yaptık. Akşama dayımlar geleceği için çok fazla dolaşmadan eve döndük. Pazartesi günü ise hastaneye gittik. Kayra'nın tellerine henüz veda edemedik. 1 ay daha takacak. Doktoru çok güzel takmış dedi faydasını gördük dedi. Evet biz bile farkettik. Hastaneyi yılbaşına hazırlamışlar çok güzel süslemişler. Çok beğendik. Hastane sonrası kendimizi hemen otobüse atıp evimizin yolunu tuttuk. Babam bizi yolcu etti. Kayra çok ağladı bu konularda çok duygusaldır. Akşam evde bile ağladı. Gelmek ve de dedesinden ayrılmak istemedi. Çaktırmadı ama babamında gözleri doldu. 1 ay sonra görüşürüz inşallah. Bu 3 günlük gezinin sonucu şu an elimde hasta bir küçük tosbağa var.

Not : Evet fotoğraf çekme özürlüyüm. Bavula ilk koyduğum şeylerin başında gelir ama bir daha elime almak gelmez. Sonrada dövünürüm niye çekmedim diye. Aslından fotoğraf çekemeyişimin sebeplerinden birisi de küçük tosbağa eline alınca vermiyor. Onu ikna etmektense makinayı hiç ortalığa çıkarmıyorum.

11 Aralık 2009 Cuma

YOLCULUK

3 günlüğüne Ankara'ya gidiyorum. Annemgili göreceğim.  Biraz gezmeyi deneyeceğim.  Deneyeceğim diyorum bu sefer küçük tosbağayıda götürüyorum. Dedemiz 4 gözle bekliyor. 2,5 yaşında bir tosbağayla ne kadar gezilirse o kadar gezerim. Aksine havada hep soğuk. Pazartesi Kayra'nın kontrolü var bu sefer biraz zor taktı telleri, bakalım doktoru ne diyecek. Hadi hayırlısı...

SÜT




Tamam anladık daha doğrusu mam anladık uzun kelimeler kısalıyor biliyoruz. Ama kısalar niye uzuyor işte onu bilmiyorum. Altı üstü basit bildiğimiz süt oluyor size şütütüt :)) Ne istiyorsun şütütüt "ona süt derler" "şütütüt" istiyorum. Hele bunu söylerken o dudaklar yokmu yenilesi o dudaklar; yiyoruz zaten:))

10 Aralık 2009 Perşembe

YİNE SAÇLAR

O gün anlattığım gibi kuaföre gittim kuaför soruyor "nasıl keselim" diye ben "bilmiyorum" diyorum "kısa mı keselim" "bilmem olabilir" gibi pek çok saçma sapan cümle geçti aramızda. En sonunda arkalar kısa önler uzun modele karar kıldık. Resim niye yok demeyin çektiklerimi beğenmedim daha doğrusu büyük tosbağa çekmişti güzel olmamış. Öğlen arası hallettim işe gittim kimi beğendi kimi beğenmedi. Bana sorarsanız kısa iken uzun uzun iken kısa isteyenlerdenim. Bu modeli de sevdim sayılır hatta daha kısa olabilirdi. Yıka ve çık modelleri daha rahat kullanabiliyorum. Uzun saçın yıkaması taraması ayrı bir dert birde benim gibi her sabah yıkayanlardansanız. Neyse daha sonra tekrar foto çekeyim.

9 Aralık 2009 Çarşamba

SAÇLAR

Saçlarımı kestirmek istiyorum ama bir türlü modele karar veremiyorum. Bu saçlarım çok demode geliyor. Biraz daha modern bir model istiyorum hatta zor uzatmama rağmen biraz kısa kestirmek istiyorum, istiyorum da istiyorum. Bugün öğlen arası kuaföre uğramayı düşünüyorum bakalım. Aslında çabuk uzar saçlarım ama yinede bilemiyorum. Saçlarımı sadece yıkadığum zaman iyi kullanabiliyorum. hele bir yatıp kalkayım imkanı yok şekle girmiyorlar. Yani sabahları dizi yıldızları gibi kalkamayanlardanım. Yazın sorun değil de kışın yıka ve sabah ayazında çık kafayı üşütüyorum. Bakalım kuaförden nasıl bir saçla döneceğim...

8 Aralık 2009 Salı

TERÖR



Ne zaman bitecek bu Ülkemizin PKK derdi

Ne zaman Askere gönderdiklerimiz sağ salim gelecek

Ne zaman analar ağlamayacak

Ne zaman bu millet ağlamayacak

7 Aralık 2009 Pazartesi

YARIŞMA

Sevgili esracaa bir yarışma düzenlemiş. Katılalım kazanalım değil mi (daha bu kazanalım kısmı başıma gelmedi ama neyse) Ben manikür setini istiyorum lütfeeeennn.

UÇUŞ PLANI



Bu filmi binlerce kez izleyebilirim. Dün akşam kanalların birinde yine yayınlandı ve ben yine soluksuz izledim. İlk kez sinemada izlemiştim. Ama olsun. Yine izlerim. Konusu beni çok etkiliyor daha doğrusu konudaki annenin mücadeleci tavrı hiç pes etmeyişi... Özellikle çocuklar sözkonusu olunca. Bu ruhu bir de Yüzüklerin Efendisi serisinde hissediyorum o yüzden onuda çok beğeniyorum. Onuda durmadan seyredebilirim.

Aslında terkrar tekrar izleyebildiğim başla filmler de var ama neden izlediğimi bulamadım. Mesela Eğreti Gelin yada Prety Woman (umarım doğru yazmışımdır ingilizceyle hiç aram yok) diğerleri aklıma gelmedi:))

5 Aralık 2009 Cumartesi

TAAAAMAAAAAM

Tuğraya iki - üç gündür tamam demeyi öğretmeye çalışıyorum. Taaa maaammm diyorum o sadece mam diyor. taaaa de diyorum mam diyor. Hani abisi gibi pamam filan dese anlayacağım ama bu sadece mam. Aslında pekçok sözcüğün başı yok ama ençok tamam ı kullandığı için dikkat çekiyor. Enterasan olanı hecelerken bile tamamın ta sı hiç çıkmıyor.

2 Aralık 2009 Çarşamba

BAYRAM - MİSAFİR - NİŞAN

Bu bayramın yoğun geçeceğini daha önce yazmıştım bayram telaşıyla nişan telaşı biraraya gelince yoğun bir bayram geçirmiş olduk. Olsun ama herşey çok güzeldi. Böyle günlerde bütün ailenin biraraya gelmesini seviyorum. Neyse geçelim resimlere



Bayramın 1. günü annemgilden teyzemgile parktan geçtik, tabiki çocuklar içinde mola vermiş olduk. Eşimin sadece çocukları çektiğini düşünüyordum ama benide bu arada çekmiş siz bunu bayram kombini olarak alın...

Bayram gezmemiz annemler, Dürdane Teyzem ve yengemler yani eltimgil. Nişan evi olduğu için en son orada toplandık. Çok kalabalık olduk. Suat ablamgil 8 kişi, Ayla yengemgil 4 kişi, biz 4 kişi 1kişi olarak da Ferhan annem vardı. İnanın bu kalabalıkta yemek derdine düştük hiç fotoğraf çekmeyi akıl edememişim.

Fırat karısı ve küçük kızları bizde kaldılar. Maşallah Nisan bebek ne verseler yiyor. Benim çocuklarım hiç böyle olmadıkları için çok şaşırdım. Yemeğini düzgün yiyen bebek annesinide üzmemiş oluyor. Diğerleri de Ferhan annemde kaldılar. 2. günde orada toplanmış olduk.

Asıl gelelim nişan gününe o günde bizde toplandık bizim ekip kuaföre gittik giyindik süslendik. Akşam üzeri yine ankaradan eşimin halasıgil geldiler . Hep beraber nişana gittik.



evet bu şahıslar meşhur nişan çiftimiz Seçil ve Selçuk... Nişanları, duaları ve nikahları hepsi bir arada oldu. Seçil'in tayin işi için nikahları da nişanlarında olmuş oldu.



Seçil çok güzel olmuştu, kıyafeti saçı makyajı hepsine bayıldım. Hiç boydan fotoğraflarını çekmemişim.



Bu da küçük tosbağam kravata dikkat lütfen herkes bunu takmasa olmazmıydı diye sevdi.







bunlar da tosbagaların baba tarafından kuzenleri


Nişanı atlatmış olduk darısı düğünlerine inşallah.

25 Kasım 2009 Çarşamba

BAYRAM



Bugün son iş günümüz yarın bayanlar çalışmıyor erkekler maalesef geliyor. Bu bayram yoğun bir gündem beni bekliyor ama mutluyum, küçüklüğümden beri biz hep gurbetteydik. Annem başka memleketli babam başka memleketli olunca bizde hep kendi halimizleydik. Hele de dedem ve anneannem vefat edince bayramlarda daha da yanlız kaldık. Hep diğer arkadaşlarımıza imrenirdik çünkü onlar akrabalarıyla birlikte bayram geçirirlerdi bizler ise kendi kendimize, ne kadar eşin dostun olsa da böyle günler akrabalarla anlam kazanıyor. Evlenince de durumum fazla değişmedi. Benim akrabam olarak sadece annemgil var eşimin ise birkaç tane, hiçbir zaman kalabalık bir aile olamadık. O yüzden midir nedir çok çocuklu bir aile olmayı çok isterdim. Neyse şimdiden herkese İYİ, MUTLU, SAĞLIKLI VE HAYIRLI BAYRAMLAR DİLİYORUM.

Not: Resmi epey oldu internetten kaydetmiştim hangi site oğduğunu bilmiyorum.


24 Kasım 2009 Salı

ÖĞRETMENLER GÜNÜ


İlk önce canım kardeşlerim Şevkiye ve Kerim'in Öğretmenler Gününü kutluyorum. İkisi de en zoru olan Özel Eğitim Öğretmeni.

Yıllar önce emekli olmuş İlkokul öğretmeni amcamın

Almanca öğretmeni amcamın damadı Mehmet Eniştemin

Matematik Öğretmeni dayımın oğlu Selçuk'un

Beden Eğitimi öğretmeni amcamın oğlu Serdar'ın

İngilizce öğretmeni eltimin kızı Seçil'in

Matematik öğretmeni Seçil'in nişanlısı Selçuk'un (bütün Selçuk'lar matematik öğretmeni herhalde:))))

ve bütün öğretmenlerin ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM...

23 Kasım 2009 Pazartesi

GÜNLERDİR...

        Bu günlerde ne yaptığımı bende bilemiyorum. Daha doğrusu resim çekemiyorum bir türlü, resim olmayınca da yazı yazmak sanki manasız gibi...

Turta çok şükür iyileşti. Daha doğrusu ben onun domuz gribi olduğuna bir türlü inanmadım. Doktorlarda diyorlar ya bütün griplere domuz gribi diyeceğiz diye. Bizimki de öyle oldu. Yarın tekrar kontrole götüreceğim. Ya da insanlar böyle böyle bir salgın yaşayıp atlatacaklar (umarım öyle olur).

Bayramın 3. günü Seçil'in nişanı var. Dolayısıyla benimde yatılı misafirlerim var. Yoğun bir bayram olacak. 1 haftadır temizlikle uğraşıyorum. Tabiki çalıştığım için ancak akşamları temizlik yapabiliyorum. Sıkıntılı bir durum. Birde ben misafir gelecek olduğu zaman çok panik olurum. Ev temizlenecek yemekler hazır olacak falan filan. Bayram sonuda boşa panik olmuşum bak halloldu işler deyip geçeceğim.

Cumartesi günü sosyete pazarına gittim. Amacım çanta ve şal almaktı. Ama ikisinide alamadım. Buraya sadece bir tane çantacı geliyor onun modellerinide beğenmedim. Şallarda da rengine bir türlü karar veremedim. Düşündümde hep kırmızı tonları ya da mor tonlarını beğeniyorum. Kıyafetlerimdede durum bu. Yinede lila tonlarında bir eldiven aldım.

Pazar günü ise ev işlerini toparladıktan sonra evimin erkekleri berbere gitti. Üçüde bayram traşı oldular. Tosbağaların traş olmuş halleri çok seviyorum yanaklar patates gibi oluyor. Buluşup çarşı yaptık. Chima dan bir blüz aldım (internette de resmini bulamadım) Aldım ama bir türlü kombinleyemedim. Tek giysem ince geldi içine birşey giysem yakışmadı. Öğlen arası uğrayıp, ya değiştireceğim yada kollarını diktireceğim.

Bu akşam ise ütü yapma konusunda azimliyim biriken ütülerimi toparlamam lazım.

Çok çalışmam lazım çok...
     

19 Kasım 2009 Perşembe

HASTA TOSBAĞA

     Küçük tosbağam önceki akşam çok mızıldandı. Ateşi yok, neren acıyor diyoruz söyleyemiyor. Sanki hasta değil gibi... Ama biz onun hasta olduğunu anladık. Gece biraz ateşlendi. Korkumdan ateş düşürücü de veremem. Neyse dün öğleden sonra doktora götürmeye karar verdik. Özel hastaneleri ve poliklinikleri hep aradım ancak sıra yok yarına verebiliriz diyorlar. Devlet hastanelerine de götürmek istemedim çünkü onlar daha da kalabalıktır. Eşim tanıdığı bir doktor vasıtasıyla istediğimiz doktordan randevu aldı ve Turtayı götürdü. Ben hallederin sen gelme dedi.
      Hemen muayene olmuşlar ve doktor H1N1 başlangıcı demiş. Eşim bunu telefonda söylüyor ama ben inanmadım hatta inanmadım diye telefonu suratıma kapattı. Evet gerçekten doğruymuş. Ama sadece muayeneyle nasıl söylüyorlar anlamıyorum. Test yok tahlil yok... İyide evde herkes sağlam en son hasta olacak kişi o, o hasta oldu. Dr. taşımışsınızdır diyor. Ellerinizle gelmiştir yıkamadan dokunmuşsunuzdur demiş. Bu konuda da kısa bir kriz yaşandı evde herkes birbirini suçladı.
      Kayra ya okul dönüşü eve yaklaşırken söyledim. Çok üzüldü kıyamadı kardeşine ve ağladı. Ama kardeşini görünce rahatladı. Sık sık, doğmasaymış, keşke ölse gibi laflar ediyor ama bu hareketi hepsini yalanlıyor. Ayrıca tuğra kenepede uyudu ona baktı ve anne bende hasta olursam önce ben ölmek isterim kardeşime dayanamam dedi bende oğlum ben ikinize de dayanamam dedim.
      Turta geceyi biraz ateşli ama rahat geçirdi. Sabahta iyiydi umarım en kısa sürede atlatırız. Allahım korktuğumuz yerlere uğratmasın...

17 Kasım 2009 Salı

GRİP AŞISI OLMALI MI OLMAMALI MI?

    Dün okuldan yazı göndermişler çocuğunuzun aşı olmasını isteyip istemediğimizi soruyorlar. Zaten günlerdir düşünüyorduk ama çok kararsız kaldık. Ne yapacağımızı bilmiyoruz etrafımızdan çoğu kişi istemiyor. Aslında ben yaptırma taraftarıydım. Biz tedbirimizi alalımda taktir Allah'a kalsın diyordum. Ama iş ciddiyete binince çok tereddüt ediyorum. Şu an Çorum'da çok salgın yok. Okullar hiç tatil edilmedi. Durum böyleyken boşa yaptırıyormuşuz gibi geliyor. Sonrasında pişman olmak ise hiç aklıma getirmek istemediğim bir durum. İşin içinde çocuklar var of ki ne of...

16 Kasım 2009 Pazartesi

BUGÜN

        Cumartesi günü çok şükür annem hastaneden çıktı. Bende öğlene kadar çalışıyordum. Öğlen yemekten sonra şirketten arkadaşımızın oğlu oldu ona geçmiş olsuna gittik kızlarla. 4,5 yalında bir kızı vardı şimdide bir Emre si oldu. Allah bağışlasın. Benim Tuğranın ayaklarını çıkarttım Hülya dedi ki Yağmura "bak sana arkadaş getirdik, küçük bir arkadaş..." Yağmur demez mi niye "getirdiniz zaten bizim evde birtane vardı" diye bizlerde gülmekten yerlerdeyiz tabii ve anlayın artık kıskançlığın boyutunu.
       Oradan çıkınca doğru annemgile gittik. Doktor hergün kullanması için bir ilaç vermiş. 3 ay sonrada tekrar kontrole gel demiş. O günden sonra pek bir sıkıntısı olmamıştı. Umarım tekrar etmez.

13 Kasım 2009 Cuma

ÜZGÜNÜZ



Annem birkaç gündür iyi değilim diyordu. Yıllardır tansiyon hastası, bu kırgınlığını da tansiyona bağlamıştı. Dün gece kalp çarpıntısıyla uyanmış aksi gibi babam da şehir dışındaydı annem yanlız tabiki.. Biraz korkmuş ama bizi de telaşlandırmamak için haber etmemiş. Biraz rahatlayınca tekrar uyumuş. Sabah 7 de yine bir çarpıntıyla uyanmış ve bana da saat 10'da haber etti. Sağlık ocağına gideceğim dedi. Ben de doktora git dedim ama dinlemedi. Sağlık ocağındada kendi doktoru yokmuş işi öğleden sonraya kaldı ama sağlık ocağı yakın olmasına rağmen yürümekte çok zorlanmış. Doktor bakmış ben seni oyalamayım hemen acile git demiş. Allahtan yakında özel hastane var oradada arkadaşları Yusuf Amca çalışıyor.  Hemen doktora muayene ettirmiş. Doktorda teyze 170 ile almış başını gidiyor demiş. Acilen kardiyoloğa çıkarmışlar. O da bu gece kalman lazım ritim bozukluğu var tansiyon fırlamış. Beyne pıhtı atabilir demiş. Tabiki sülalede de olduğu için korktuk. Geceyi hastanede geçirdi. Ta akşam ilaçları alınca rahatlamıştı. Benim çocuklarım olduğu için yanında babam kalmak istedi aslında ben de kalabilirdim. İyi gözüktüğü için gönül rahatlığıyla bıraktım. Bugün tekrar tahlilleri filan yapılacak ondan sonra inşallah evine çıkabilir. Allah kimseyi sağlığından etmesin.

Not: Resim 22 nisanda ameliyat olduğu Kayserideki hastanede çekilmişti.

11 Kasım 2009 Çarşamba

TOSBAĞALARIN UYKU SORUNU



Büyük tosbağam küçükken, babamız geç saatlere kadar çalışırdı, bizde ikimiz yatardık. Nereden bilebilirdim ki bunun alışkanlık haline geleceğini. Aslında çocuğada suç bulmuyorum çünkü odası çok uzaktı evimiz birinci kattı yani kıyamıyordum tek başına yatmasına... Kayra yıllarca direk yatağına gidip uyumadı. Evin çeşitli yerleri bunun için yeterliydi mesala



annemgilde kanepede



masasında


yerde

Kayra ile ilgili resimler daha çok aslında ama onlar digital değil bilgisayara aktaramadım. Biberonla su içerken kanepeye yaslanmış uyumuş, oturarak uyumuş vs vs.

Neyse Turtaya hamileyim bu yine bizimle yatıyor ama artık ben rahat edemez haldeyim, kızıyorum, beyefendi hiç istifini bozmuyor gelip kıvrılıyor yanıma evet benim yanıma ben arada yatıyorum çin işkencesi gibi. Birgün bu uyudu yanımızda eşim yatağına götürdü gece uyanınca tekrar geldi eşimi uyandırdım yerine götür diye. Eşim uyandı "bu odaya mayın döşeyeceğim artık" dedi. Tabi ben gece yarısı gülme krizlerine girdim.

Kayra, Tuğra doğunca da gelmeye devam etti ama ne zaman gelse ben çocuğu emziriyorum, yatakta yer yok geri dönüp odasına gidiyordu. Bu sayede odasına alıştı ki derken şimdi de küçük tosbağa başladı illa benimle yatacak, durmadan beni öpecek falan filan yani hayata tekrar sıfırdan başladık. Bu sıralar ben ikisiyle erken yatıyorum babamız yatarken hepsini yerine yerleştiriyor.

ne yapayım onlarla koklaşa koklaşa uyumayı çok seviyorum.

Not: Sanki eşim bu duruma biraz bozuluyor ama çaktırmıyor.

9 Kasım 2009 Pazartesi

BÜYÜK ŞEF'İN SALATASI



Salatayı artık büyük tosbağaya yaptırmaya çalışıyorum. Hem yeni birşeyler yapmış oluyor hem de mutfak becerisi gelişsin istiyorum. Aslında mutfaktan anlayan erkekler iyi mi kötü mü onu bilemiyorum. Çünkü benim sevgili eşim hiç anlamaz, akşam ne yemek var diye sormaz, şu da olsa da yesek diye zor der bu yemek şöyle olmalı bunun burası olmamış gibi laflar etmez. Yani çok şükür ne bulursa onu yer ve kalkar eğer doymazsa ıvır zıvır yer. Şimdi benim bu kocacığım yemekten anlasaydı bu saydıklarımın hep tersini söylerdi. Etrafımda var, arkadaşların eşleri öğlen aramaya başlıyor akşama ne yiyelim diye ...

Aslında yemek konusunda rahatım çünkü yemeklerimizi bakıcımız Şerife abla yapıyor. Çok şükür çok memnunuz kendisinden daha çok Turta ya bakıyor birde yemeklerimizi yapıyor. Çalışan biri için yemek sorunumuzun olmaması çok güzel birşey. Ne olursa olsun oğullarımın kendilerini idare edebilecek kadar ev işlerinden anlamalarını istiyorum.

6 Kasım 2009 Cuma

SUSAM SOKAĞI


Bu yıl Susam Sokağının 40. yılıymış. Googledan öğrendim. Sanırım ortaokul zamanlarındaydı. TRT 1'de durmadan reklam veriyorlardı, çocuklar için eğitici, öğretici, eğlendirici yeni bir çocuk programı diye. Merakla beklemiştik. Sevdiğim bölümleride olmuştu sevmediğim bölümleri de ama en çok hatırımda kalan edi ile büdü'dür. Hala sesleri kulaklarımdadır.

Birde kurbağa vardı hadi çiziyoruz 1 2 3 üçgen derdi. Kurabiye canavarı ve minik kuş da hatırladıklarım arasında.

Bizim küçüklüğümüzdeki çocuk programları daha eğitime yönelikti. Origami yapardık tabi bazılarını yapamazdık. Atölye çalışması yaparlardı. Hatta kızın biri kitap okurdu kitaba başlar birkaç sayfa okur daha sonra bırakır kitabı tanıtırdı. Şimdi böyle programlar hala bizler için var; yani Deryalı günler, yemek saatleri gibi programlar...

5 Kasım 2009 Perşembe

SİHİRLİELLER: 3-9 KASIM ORGAN BAĞIŞI HAFTASI

SİHİRLİELLER: 3-9 KASIM ORGAN BAĞIŞI HAFTASI

ORGAN BAĞIŞI



Sevgili Sihirlieller eşi için ve pek çok organ bekleyen insanlar için çabalıyor. Bizde bu çabasına destek olalım ve bu resmi paylaşalım. Unutmayalım ki yarın bizim başımıza ne geleceği belli değil. Bu bedenimiz toprak olmasın yeni yeni çiçekler açsın değil mi?


4 Kasım 2009 Çarşamba

CANI SIKILAN ÇOCUKLAR


Aralarında tam 7 yaş var durum böyle olunca can sıkıntılarıda farklı oluyor. Yazın kolaydı işten gelince çocukları alıp dışarı çıkıyorduk ama kışın... Dışarıda feci yağmur var, havalar erken kararıyor,  çocukların birbirlerine girmemesi için onları oyalamak lazım ama nasıl? Biri 9 yaşında diğeri 2, küçüğü oynatsan büyük zevk almıyor büyüğü oynatsan küçük zevk almıyor. En iyisi resim yapmak. Turtanın ilk suluboya çalışması benimse yıllar sonra yaptığım ilk resim. İtiraf ediyorum şu meşhur resim yapan adam vardı ya Bob Ross onun tekniklerini uygulamaya çalıştım. Kayra'da benden bakarak yapmaya çalıştı ama pek beceremedi yine mızıkladı. Birgün bu çocukla birşeyler yapmaya tövbe edeceğim. (Biraz sinirlidir kendisi yapamazsa hemen mızıklıyor) Turtam ise bizi üzmeden kafasına göre takılıyor. Resim yapma kaabiliyetimin olmasını çok isterdim. Dünyayı o bakış açısıyla görmek farklı olsa gerek. Geçenlerde evime gelen bir resim öğretmeni duvardaki 1-2 tabloyu ve yapbozları görünce meraklı olduğumu düşündü. Halbuki kendi resim öğretmeni ama evinde bu kadar tablo yokmuş. Ben ona enterasan geldim o da bana... Neyse gönüllü biri çıkarsa benim bu resim aşkımı yeteneğe çevirecek hiçbir zaman hayır demem:))

31 Ekim 2009 Cumartesi

GÜN BATTI TAVUK YATTI

Hatırladığım kadarıyla ortaokulda öğretmenimizin biri 8 saat uyumamız gerektiğinden bahsediyor. Herşeyi çok çabuk algılayamayan bilinçaltım bunu çok önemli bir bilgiymiş gibi hemen hafızaya kaydetmiş ve aradan geçen yıllara rağmen uygulamaya devam etmiş. miş diyorum çünkü bunu bozmaya çalışıyorum. Sabah 6 da kalkabilmem için benim saat 22:00'de yatmış olmam lazım değil mi? Evet bende yıllarca saat 22 oldu mu pilim biterdi. Bunun için yıllarca savaştım. Çünkü uykum gelince gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Ev dağınıkmış, bulaşık varmış hiç umurumda değil, hatta bazen çocuklar otururken bile uyumaya gidebiliyorum. Aslında bunula ilgili bir kitap ismide duymuştum. "Sadece aptallar 8 saat uyur" diye Erdal Demirkıran'ın bir kitabı var. Okumadım ama adı bile pek çok şey anlatabiliyor. Geçen hafta gittiğim eğitimde de hocamız geceleri 4 saat uyuduğunu, kendini ve vücudunu buna alıştırdığını anlattı. Bende o gün bu gündür saat 24:00'de yatmaya ve sabahları da saat 06:00'da kalkmaya çalışıyorum. Bir süre böyle. Tabiki uyumamak için birşeyler yapmam lazım ben de hiç alışkanlığım olmadığı halde akşam yemeğinden sonra bir fincan Türk kahvesi içiyorum bazen eşimde eşlik ediyor. İnanın çok faydası oluyor.




30 Ekim 2009 Cuma

MİKRODALGA FIRINDA KEK


Mikrodalga fırınımı alalı 6 yıldan fazla olmuştur ama ben bir kere bile pişirme özelliğini kullanmadım. Sadece ısıtma yapıyorum. Bunun sebebi de kitapçığını bir türlü çözememem. Kaç kere okuduysam bir türlü anlayamadım. Benim fırınımın gril özelliğide var yani tavuğu hem pişirebiliyor hem de kızartıyor. Ama ben hiç denemeye cesaret edemedim. En son karar verdim kek yapacaktım. Bloglardan araştırdım bir deneyim dedim. Ben klasik kek tarifini uyguladım. Grill özelliğini kullanmayacağım için kakaolu yaptım. Fırınımı 7 dakikaya ayarladım bıraktım. 7 dakika sonra alarm ötünce şaşırmışım ne çabuk pişti diye:)) Sonra kontrol ettim pişmişti ama ben cesaret edemedim ve 2 dakika daha pişirdim. Millet genel olarak beğendi.


bu da keke göz koyan mutfak faresi:)))



24 Ekim 2009 Cumartesi

FOTOĞRAFLAR


Bu fotoğraflarımız evimizin muhtelif yerlerinde konuçlanmıştı. Ne zaman ki küçük tosbağa doğdu hiç istemesemde ortalık derlenip toplanmaya başladı. Başı da bunlar çekti. Bizim için önemli olan aile fotoğraflarını çerçeveletip koridor duvarına astık. Salondan da rahat gözüküyor. Gelen herkeste beğeniyor.



bu en üsteki iki resim ailemiz için çok kıymetli sol taraftakiler Kayınvalidem ve Kayınpederim. Tam olarak bilmiyorum ama 1952 ya da 1953 yılında evlenmiş olmalılar. Küçük bir resimdi görümcemdeydi. Eltim aldı resmi böyle fotoğrafçıda düzelttirdi, hatıra olarak üç kardeşe dağıttı. Çok beğendiğim için bende Sağda bulunan Annem ve Babamın resmini yaptırıp kardeşlerime dağıttım. Annemgil ise 1974 yılında evlenmişler. Bence çok hoş ve güzel bir hatıra olarak evimizin başköşesinde yerlerini aldılar. (Fotoğraflar çok net değil kolidor dar olduğu için çok zor çektim kusura bakmayın)

22 Ekim 2009 Perşembe

EĞİTİM

Dün 10:00'dan 16:30'a kadar eğitimdeydim. Ofis Yöntimi ve Yönetici Asistanlığı eğitimi. Bugünde bu saatler arasında eğitimde olacağım. Çok şükür sıkıcı geçmiyor. Genelde bildiğim konular. Aslında 14 yıldır bu işi yapınca okuluna gitmesen bile öğreniyorsun. Eğitmenimiz erkek, kendisine yardımcı ararken bu konunun çok zor ve önemli olduğunu anlamış ve bu eğitimleri vermeye başlamış. Aslında satış ve pazarlama üzerinde uzmanlaşmış. Daha önceki eğitimde bu işleri yıllarca yapmış iki bayandan almıştık. Bana kalırsa bu işi yapmış insanların eğitim vermeleri daha mantıklı... Yani bu şuna benziyor evlat sahibi olmadıkça evlat sevgisinin ne demek olduğunu bilmemek gibi geliyor. İşin zorluklarını işi yapan bilir.

20 Ekim 2009 Salı

AY BENİMDE OLDU



Bu duvar stickerlarını ilk Lacinde görmüştüm .Daha sonra başka bloglarda da görüp acayip beğenmiştim. Kendi kendime onlar İstanbul'da bulurlar ben Çorum'da nerede bulayım demiştim ama yanılmışım cumartesi günleri bizim kıytırık sosyete pazarına da gelmemişlermi! Gözüm hemen bu modeli aradı ve buldu ayrıca çok sevindi. Duvarlarım pek müsait olmadığından bizde buzdolabına karar kıldık . Dolabın bu yüzü salondan gözüküyor. Değilik oldu. Ayrıca duvar için de büyük çiçeklerden almadığıma çok pişman oldum.

19 Ekim 2009 Pazartesi

TUĞRA GİREMEZ



Tuğra'nın çok zor dönemlerindeyiz. Çünkü herşeyi merak ediyor, kırıyor döküyor. Devamlı da Kayranın odasını ziyaret ediyor. Hatta geçen gün Kayranın odasını çok fena karıştırmış Kayra okuldan gelince kıyamet kopmuştu. O günün sonunda kapısına bu Tuğra giremez levhasını astı. Çocuğum ne yapsın yazıyla yazsa olmuyor o da çizmiş...

16 Ekim 2009 Cuma

OKULSAL SORUNLAR



Dün büyük tosbağanın hem etütdeki hemde okuldaki öğretmenleriyle konuştım. İlk önce etütdeki 2 öğretmeni ve akrabamız olan oranın kurucularından Afife Abla ile bir durum değerlendirmesi yaptık. Canı sağolsun ki oğlum bir ders çalışma özürlü, muzurluk hat safhada ama iş ders çalışmaya gelince tık yok. Aksine ben de küçüklüğünde neler hayal ediyordum. (Hayalim ise küçükken onu Hacettepe Hastanesine götürüyordum ve oradaki stajyer öğrencilere imrenip Kayra'da keşke buralarda okuda dersim.)Etüde bile çocuk eğlenmeye gidiyor. Öğretmenlerinin hepsi de çok genç biraz da bunu etkisi var,  herhalde ki durmadan onlara gırgır yapsın espri yapsın, yapsın da yapsın. Hele öğretmeninin biri daha dertliydi, Gülşah Hoca bizim Seçil'in arkadaşıymış belkide bu yüzden ondan çekiniyor olabilir çünkü Afife Abla'dan da çekiniyor. Kısaca öğretmenlerin anlattıkları; defterini kitabını çıkarırken bile çok uyuşuklandığı. Ödevlerini yapmayım diye elinden ne gelirse yaptıması bazı günler ödev bile yazmamış arkadaşlarımdan alırım diye. Bunun farkına varmıştım birkaç akşam arkadaşlarımı arayacağım ödevlerimi yazamadım demişti de ben kızmıştım. Ya da arkadaşlarıyla birlik olup ödevleri hep beraber birbirlerinden kopya çekerek yapıyorlarmış. Allah'tan öğretmeni hemen ayıkmış ta buna da engel olmuş. Neyse burada detaylı olarak konuştuk. Afife Abla daha deneyimli bir öğretmen olarak sorumluluk sahibi olmadığını vurguladı. Bunun için biraz daha dikkat edeceklerini söyledi. Bizim de ödevlerinin bir kısmını evde yaptırıp etüde daha az ödevle gidip kalan zamanda test çözerek değerlendirelim dedi.

      Akşam ise okul öğretmeniyle görüştüm. Kayra nasıl diye sordum. Güldü. Bende dedim ki ne siz sorun ne de ben söyleyeyim mi diyeceksiniz dedim. Evet aynen öyle diyecektim dedi. Etütdeki öğretmenleriyle aynı şeylerden bahsetti. Hiçbir ders milletten önce hazırlanamadığından ödevlerinin hep eksik olduğundan bahsetti. Geçen yıllara göre daha iyi olduğundan ama biraz daha gayret etmesi gerektiğinden bahsetti. En son olarak da biliyorum üzülüyorsunuz hatta bazen gözleriniz yaşarıyor ama bunları söylemek zorundayım dedi. Artık benim bunun üzerine söyleyecek hiçbir lafım kalmadı tabiki. Geçen sene bizi rehber öğretmene bile gönderdi. Çok konuşuyor, dersleriyle ilgilenmiyor diye...

      Tabiki akşam aile toplantısı yapıldı bunlar babaya anlatılıp detaylı konuşuldu. Kayra sorumluluklarını bir kağıda yazıp imzaladı. Ben de karne gibi bir çizelge hazırladım. (çizelge excel dosyası ve bunu bloğa yükleyemedim.) Hergün dolduracağım. Birde bunları deneyeceğiz bakalım.

15 Ekim 2009 Perşembe

Nikah Şekeri

Geçen hafta nikaha gideceğimi anlatmıştım. Eşim çalıştığı için büyük tosbağayla gittik. Biraz erken gitmişiz tosbağa çok sıkıldı neyseki babasının işyeri yakındı oraya postaladım. Annemin yakın arkadaşı Naime Teyze'de oradaydı. Hem konuştuk hem ağlaştık. Çünkü oğlu eşinden ayrılmak istiyormuş. 4 yıllık evliler benim küçük tosbağamla yaşıt dünyalar tatlısı bir torunu var. Biraz dertleştik. Anneme kızıyor beni yanlız koydu da Ankara'ya gitti diye, kimselere anlatamıyorum, çok zor bir durum diyor. Hem anlattı hem ağladı o üzüldükçe ben de gözyaşlarımı tutamadım. Dün annemden öğrendiğim kadarıyla gelini boşanma davası açmış. Hadi boşanacaksa boşansın ama kızına nasıl dayanıyor diye sorduğumda, gözü onu bile görmüyor dedi. Bu beni daha çok üzdü çünkü anneler hiçbir zaman evlatlarını bırakmıyor ama iş babalara gelince evlatlarını bir kalemde silip savurabiliyorlar. Bence boşanmak önemli değilde olan çocuklara oluyor. Tamam annesinin yanında ama babasının bundan sonra hiç arayıp soracağını sanmıyorum. O çocuk bir ömür boyu bunun eksikliğini hissedecek ya da üvey babayla yaşamanın sıkıntılarını. Benim bir bakıcım vardı da "Allah kimsenin gülünü kimseye koklatmasın" derdi. Allahım haklarında hayırlısını versin. Umarım doğru kararlar verebilirler. Nikaha gelirsek sade ve güzel oldu çok fazla da kalamadım arkadaşlarım beni bekliyorlardı. Nikah şekerleri buzdolabı süsüydü yapmak isteyen olursa diye fotograflarını çektim. Aslında içlerinlerinde biz küçükken şeker olurdu ama annem süsü bozulacak diye yedirmezdi bize. Şimdi ise lavanta torbası şeklinde yapıyorlar.







Önce 2 küçük kelebeği almıştım biri anneme biri bana daha sonra torpilli olarak büyük kelebeği kaptım. Ama birtane anneme yok. Şimdi kızacak bana :))

13 Ekim 2009 Salı

Makyaj

Ben boyanmadan evden çıkmayanlardanım. Boyanmak dediysem far, rimel, siyah göz kalemi, ruj bazen de allık bu kadar. Özel birgün olmadığı sürece yüzüme kapatıcı, pudra, fondöten hayatta sürmem, hatta sürdüğüm zaman kaşınırım. Çok profesyonel olmamak kaydıyla kendi çapımda boyanırım. Aslında bazen makyaj yapmamaya alışayım diyorum ama bir türlü beceremiyorum. Kendi kendime çok soluk geliyorum. Alışmışım bu halime. Makyaj malzemelerine çok para vermekten hoşlanmıyorum. Öyle pahalı yok gece kremim, yok gündüz kremim, yok göz altı kremlerim yok şimdilik ihtiyaç duymuyorum yada ben onları kullanmaya vakit bulamam hele de oje işine hiç bulaşamıyorum. Benim elim suyun içinden hiç çıkmaz ki ojeler birgün bile duramaz elimde. Düğün dernekte sürerim onun da kurumasını bekleyemem içim daralır.



Bu yukarıda görmüş olduğunuz krem farı renklerini beğenip Avon'un %50 indiriminden 12 TL'ye almıştım. Renkleri çok güzel üstelik pırıltılı ama sadece sürdüğün ilk 1 dakila güzel sonrası çizgi çizgi göz kapaklarıma birikiyor. Yani hiç memnun kalmadım. Benimle birlikte alan diğer iki arkadaşımda aynı sorunla karşılaşmış.



bazı bloglarda she marka ürünlerden bahsediliyordu bende merak ettim gittim baktım Birkere stantları zaten kendine çekiyor çok bıcır bıcır çok albenili. İlk önce sağdaki koyu mavi ve gri olan farı aldım. Ben en çok gri far kullanırım. Tabiki fiyatıda bunda etkiliydi. Sadece 6,20 TL. Neyse gri fardan çok çok memnun kaldım. Sürünce krem far gibi duruyor ama ne akıyor ne de topaklanıyor. Geçenlerde de gittim yeşilli olandan aldım. Onu da çok beğendim. Diğer renklerde çok güzel duruyor. Zamanla onlardan da alacağım. Hatta rimelini ve de allığını almayı düşünüyorum. Avondan ucuza aldığım rimellerden hiç memnun kalmamıştım da...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Piknik


Büyük tosbağanın sınıfındaki arkadaşlarının 3 tanesinin annesiyle güzel bir arkadaşlık kurduk. Bu yaz bayanlar ve çocuklar birkaç kez pikniğe gittik hatta yukarıdaki resimde olduğu gibi Samet'in doğumgününüde böyle bir piknik gününde parkta kutlamıştık. Geçen haftada kızlar konuşmuş havalar güzel iken pazar günü piknige gidelim diye... Bizde dünden hazır kocalar satıldı benim ufaklık ta satıldı, hazırlıklar yapıldı, parka gidildi. Yemekler çıkarılıp yendi çaylar içildi bu arada sınıfın yarısı da parktaydı çocuklar birsürü arkadaşlarını da görmüş oldular onlarla da oynadılar. Ama ne yazıkkı ki bu güne ait birtek fotoğraf yok. Tam benim aklıma gelmişti ki o sırada Kayra Zeynep Sıla ile dövüşmüş kız ağlıyor. Anne gidelim diyor anneside aldı kızını gitti. Zaten onlar bize sonradan katılmıştı. Kayra beni birkaç kez daha üzmüş olduğu için bu da bardağı taşıran son damla oldu eşyalarımı topladığım gibi erkenden evin yolunu buldum. Arkadaşlarımın dur çocuk olur böyle şeyler gitme demelerine aldırmadan. Eve gelince de tartışmamız sürdü. Aslında güzel başlayan gün benim için kötü bitmiş oldu...

8 Ekim 2009 Perşembe

TUĞRA - TÜRKÇE SÖZLÜK

Malumunuz bizim küçük tostabağa 27 aylık artık neredeyse çok rahat konuşuyor. Hatta abisine göre geç bile kaldı abimiz 1,5 yaşında cümle bile kuruyordu. "Anne su içiyim mi" gibi bu anne su ver demekti. Kayra'da günlük filan tutmadığım için çoğu şeyini unutmuşum.Sadece bu cümleyi ve uzun zaman "tamam" yerine "pamam" dediği için düzeltmeye çalışmıştık bunları hatırlayabiliyorum. Tuğra ise aşağıdaki kelimeleri kullanıyor ve çokca gülümsemelere sebep oluyor.

Tuğraca  : Türkçe

ğuğa       : Tuğra (Adını sorunca değil de kendi resmini gösterdiğimizde diyor)
moo       :  Kim o (her kapı çaldığında ya da kendi zile bastığında kullanıyor)
şüt         :  Süt
ayya      :  Kayra (k harfleri hiçbir kelimede yok)
apat      :  Kapat
kat et    :  Dikkat et (Hatta tezgahın üzerine çıkmış mutfak dolabını açmaya çalışıyor düşmekten korkmuş  ve  bana "Anne bana kat et" diyor.)
Şerşe    : Şerife (Bakıcımızın adı başka hiçbirşey demiyor sadece şerşe diyor.)
      
        Şimdi ben bunları diyen ağzı yemem de ne yaparım bilmiyorum ki...)))

5 Ekim 2009 Pazartesi

Bazı bloglarda gördüm sevgili Hersheyler doğumgünü dolayısıyla şu aşağıda gördüğünüz hediyelerden verecekmiş. Hepsini çok beğendim. Aslında bu iş biraz ters oldu gibi bizim ona hediyeler vermemiz lazım ama bu sefer kendisi bizleri hediyelendirecek. Hadi bakalım hayırlısı... Şimdiden doğum gününü kutluyorum...


3 Ekim 2009 Cumartesi

YOĞUN BİR GÜN

Ben cumartesi günleride çalışıyorum maalesef. Sadece öğleden sonraları nöbetleşe çalışıyoruz yani bugün öğleden sonra izin günüm. Ama gündemim o kadar yoğun ki... Saat 11:00'de Kayra'nın okulda toplantı var izin alıp yetişmeye çalışacağım.Bu senenin ilk toplantısı. Saat 01:00'de çok sevdiğim bir ablamın Leyla Ablanın kardeşinin nikahı var. Leyla Ablalar ben lisedeyken bizim evsahibimizdi. Bizden yaşça büyüktür ama birbirimizi çok severiz. Çok sık görüşemeyiz ama sevgimiz hiç bitmez. Aylarca görüşmesek bile biraraya gelince sanki daha dün görüşmüşüz gibi sohbet edebiliriz. Bugünde küçük kardeşini evlendirecekler onlarada bir ömür boyu mutluluklar diliyorum. Aslında ondan sonra boşum ama Tuğra'yı babannesine bırakacağım için çılgınca gezme planlarım var. Çarşıda işlerim var. Yani bugün benim günüm inşallah iyi geçer...

29 Eylül 2009 Salı

DİŞ TELLERİ (TERMİNATÖR)




Büyük tosbağanın diş tellerinden bahsetmiştim. Bayramdan sonra teller için yine Ankara'ya gittik. Aslında iyi oldu annemgilide görmüş oldum. Daha sonra tabiki hastanenin yolunu tuttuk. Kayra çok heyecanlıydı, şekil olarak biliyordu ama yüzünde hayal etmek tabiki zordu. Daha doğrusu bu aşamaya getirene kadar döktüğüm dilleri bir ben bilirim. Okulda takmamaya anlaşmıştık. Etüte de gidecek ama orada takarım okulda takmam diyordu. Neyse doktorun yanına beni almadılar sonra yüzünde tellerle beni çağırmaya geldi "oğlum çok yakışıklı olmuşsun" dedim. Bende çok sevdim "kaplan" oldum dedi. O an anladım ki bunu takacak.Doktorumuz detaylı bir şekilde takılıp çıkarmasını anlattı bunu can kulağıyla dinledim ama ilgilenmedim çünkü Kayranın kendi yapması lazımdı. Çok şükür şu an okulda bile takıyor sadece yemek yerken ve beden derslerinde çıkarıyor. Soranlara da "Teminatör" oldum diyor. Tabiki en çok biz mutlu oluyoruz. Hergün sabah akşam düzeldimi diye soruyor. Bizde hemen fark etti düzeliyor diyoruz, yüzü gülüyor. Çok iyi takarsa mart ayına kadar kurtulmuş oluruz inşallah. Sadece çene kısmı acayip yara yaptı, geçirmek için uğraşıyoruz. Hergün bu tellerle ilgili yeni hikayelerle geliyor bazen de espriler yapıyor gülüşüyoruz.

Bunlara Baktınız mı?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...